Irem Tok (d.1982) İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor. Tok'un sanat pratiğinin temelini kırılganlık, geçilik, çaresizlik gibi kavramlar oluşturur. İnsan, doğa ve kültür arasındaki sınırlarla oynayan sanatçı heykel, resim, animasyon, seramik gibi çeşitli medyumları kullanır ve ince detaylara sahip atmosferler yaratır. Tok'un üretim süreci; araştırma, yorumlama, keşif, toplama, biriktirme, düşünme, not alma, çizim ve birleştirmeyi içerir; ansiklopediler ve kitaplar gibi bilgi sembollerini dönüştürerek tarihsel anlatılarla yüzleşir ve öznel olanı teşvik eder.
Tok, Kamiyama Air, Japan (2018) Cité des Arts, Paris (2013); Villa Waldberta, Münih (2012); art.homes, Münih (2011); Incheon Foundation for Art & Culture / School Gate Project, Güney Kore (2010); Litmus Community Space, Güney Kore (2009); Borusan Art Center, İstanbul (2008) gibi çeşitli misafir sanatçı programlarına katıldı.
Kişisel sergileri arasında “Close Up”, PILOT, Istanbul, Turkiye (2019), "Heian No Mori" (Kamiyama, Japan, 2018), "Dünyaya Düştüğüm Yer" (Pilot, İstanbul, 2016), "Rüzgarın Tersi" (Pilot, İstanbul, 2013) ve "Gözden Kayıp" (Outlet Galeri, İstanbul, 2011) yer alır.
TORTU
Tortu, Haliç'in çevresel etkileşimleri ile insan müdahalesinin doğa üzerindeki etkilerini inceleyerek suyun ve çamurun doğal, kültürel, bilimsel ve ekolojik değişimini araştırıyor. Osmanlı döneminde, Haliç'in çamurundan seramik yapılması oldukça yaygındı. Haliç'in çamuru, zengin mineral içeriği ve özel bir dokuya sahip olması nedeniyle seramik üretiminde ideal bir malzeme olarak görülüyordu. Seramik atölyeleri, Haliç kıyılarında ve çevresinde bulunurdu ve burada ustalar, çamurun işlenmesi ve pişirilmesiyle çeşitli seramik eşyalar üretirlerdi. Bu seramikler genellikle günlük kullanım eşyaları ve süs eşyaları olarak kullanılırdı ve Osmanlı döneminin sanat ve kültüründe önemli bir yer tutardı. Çeşitli kaynaklara göre Haliç'in çamurundan seramik yapanların vergileri düşürülüyordu. Kırmızı kilin Haliç çamurundan ya da çevresindeki topraktan, beyaz kilin ise Bizans döneminden beri kullanılan kil yataklarından alındığı biliniyordu (Yenişehirlioğlu, 2007, s. 360).
Ancak, endüstrileşme ve modernleşme ile, Haliç ve çevresinde büyük değişiklikler yaşandı. Sanayi tesislerinin kurulmasıyla birlikte, kentsel doku büyük ölçüde değişti ve Haliç'in huzurlu atmosferi, endüstriyel faaliyetlerin etkisiyle kayboldu. Üretimhaneler, kesimhaneler, tersaneler ve diğer endüstriyel tesisler, çevrenin görünümünü ve dokusunu tamamen değiştirdi. Bu endüstriyel dönüşüm, Haliç'in çevresindeki doğal ve kültürel yaşamı da etkiledi. Önceden balıkçılık ve küçük zanaat atölyeleriyle dolu olan Haliç kıyıları, endüstriyel atıkların ve kirliliğin etkisiyle bozuldu, bugün suyun ve çamurun ağır metaller, toksik kimyasallar ve diğer kirleticilerle büyük ölçüde kirlendiği yeni bir çehreye büründü. Bilimsel analizler, çamurun içerdiği bu kirleticilerin günümüzde çevresel sağlık üzerinde ciddi tehditler oluşturduğunu gösteriyor. Ağır metal kirliliği, özellikle su altı ekosistemi ve suyun biyolojik çeşitliliği üzerinde olumsuz etkilere yol açıyor. Atık suların ve endüstriyel atıkların Haliç'e boşaltılması, suyun kalitesini düşürmüş, su altı yaşamını da olumsuz etkilemiş halde.
Ağır metal kirliliği, su ekosistemlerinde ve su altı biyolojik çeşitliliğinde ciddi etkilere neden olmakta. Bu kirleticiler, sucul organizmaların sağlığını, üreme yeteneklerini ve genetik yapılarını olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle, su altı ekosistemlerindeki besin zinciri üzerindeki etkileri büyük önem taşıyor; çünkü bir organizma ağır metalleri emdiğinde veya bir diğer organizma tarafından tükendiğinde, bu kirleticiler zincir boyunca birikiyor ve sonunda insanlar da dahil olmak üzere üst sıralardaki organizmaları etkileyebilir hale geliyor. Bu durum, deniz ürünlerinden insan beslenmesine kadar uzanan birçok alanda ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Sahillerimizdeki kumlar, bir zamanlar çocukların keyifle oynadığı ve denizin huzur verici dalgaları arasında kaybolduğu temiz ve saf alanlar olarak bilinirdi. Ancak günümüzde, endüstriyel atıklar, kentsel drenajlar ve tarımsal faaliyetler gibi insan etkinlikleri nedeniyle kumlarımız ve çamurlarımız ağır metal ve diğer kirleticilere boğdu. Bu kirlilik, sahil ekosistemlerinin sağlığını ve biyoçeşitliliğini tehdit ederken, aynı zamanda insanların doğal alanlara olan erişimini de olumsuz etkilemekte. Kum ve çamurun bugünkü durumu, insan faaliyetlerinin doğal çevreye olan etkilerini gözler önüne seriyor. Bugün Haliç’in çamuru ne seramik yapmak için ne de dokunmak için elverişli değil.
Gelecekte, kum ve çamurun kirlilik düzeyindeki artış, sahil alanlarının sadece görsel ve estetik olarak değil, aynı zamanda dokunulabilir ve etkileşime açık alanlar olarak işlevini de değiştirebilir. Belki de çocuklarımızın ve torunlarımızın kumla oynama deneyimini kaybedeceğimiz bir nokta artık çok uzak değil. Bu durum, sadece sahil ekosistemlerinin korunması ve restorasyonu için değil, aynı zamanda insanların doğayla olan bağlarını yeniden kurmak ve doğal alanlara olan duyarlılıklarını artırmak için de acil eylem gerektiren bir durum. Bu bağlamda proje, kumun ve çamurun dokunsallığı-dokunulmazlığı üzerinden geçmiş, gelecek ve bugün arasında bir bağ kurmaya çalışıyor.
Bu web sitesinde size daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanılmaktadır. Kullandığımız çerezleri görüntüleyebilmek ve daha fazla bilgi almak için Gizlilik ve Çerez Politikası sayfasını inceleyebilirsiniz.